Masalların modası geçmez

Masalların modası geçmez

MÜJDE IŞIL- Hikâyemiz malum… Kral Triton’un küçük kızı Ariel, babasının ihtarlarına rağmen insanların dünyasına merak duymaktadır. Fırtınalı bir gecede Prens Eric’in hayatını kurtarır ve ona âşık olur. Triton’un gücünü elinden almak isteyen deniz cadısı Ursula, aşkına ulaştırmak için Ariel’e mutabakat önerir. Genç kız, sesini ve kuyruğunu kaybetme değerine bu muahedeyi kabul eder.

Artık lisanımıza yerleşmiş “Disney sineması gibi” benzetmesinin hakkını teslim eden bir sinema “The Little Mermaid/Küçük Deniz Kızı”. Rengârenk, cıvıl cıvıl, yeterliliğin ve umudun hiç bitmediği, berbatlığın er geç cezasını bulduğu bir cihan getiriyor perdeye. Ruhu mest eden müzikler de cabası… Şimdiki dokunuşlar da yok değil olağan. Kral Triton’un kızlarının her ırktan, Ariel’in de siyah olması gibi… Sinemanın âlâ hissettiren ve sıcak ruhunda müzikaller konusunda uzmanlaşmış Rob Marshall ve “Finding Neverland”, “Life of Pi”, Marshall ile bir arada çalıştığı “Mary Poppins Returns” üzere masal evrenlerine hâkim senarist David Magee’nin imzası var.  Oyuncular konusunda işler biraz karışık. Ariel karakteri için Halle Bailey’nin ismi söylem edildiğinden beri onun bu rol için uygun olup olmadığı tartışılıyordu. Deniz kızı sesinin hakkını ziyadesiyle veren Bailey, birinci büyük rolünde oyunculuk açısından ise karakterinden daha utangaç, hatta silik kalıyor. Ryan Gosling’i anımsatan Jonah Hauer-King, cazibeli prens rolünde mükemmeller yaratmasa bile sinemanın sempatisine ayak uyduruyor. Javier Bardem kral rolüne ciddiyet katmak isterken yer yer güldürüyor. Sinemanın asıl yıldızı ise çok az görünse de deniz cadısı ahtapot Ursula’yı canlandıran Melissa McCarthy oluyor.

Adını saydığımız oyuncular kadar, hatta onlardan daha fazla öne çıkan kahramanlar da var sinemada: Pratik zekâ yengeç, akıl hocası balık ve sarsak kuş… Yalnızca onların müziklerini dinlemek ve izlemek bile masalların modasının geçmediğini ispatlıyor. Devam sineması konuşulurken tahminen de bu hoş kahramanların kendi maceralarını izleriz, kim bilir?

“Suzume no Tojimari/Suzume”

Ruhlardaki deprem

Japonya’da geçen sene vizyona giren “Suzume no Tojimari/Suzume”, 2022’nin en çok hasılat yapan üçüncü sineması ve tüm vakitlerin en çok hasılat yapan animelerinden biri oldu. Sarsıntılar ülkesi olarak anılan ülkede bu sinemanın çok sevilmesinin nedenlerinden biri de sarsıntı gerçeği ve yas süreci hiç kuşkusuz. Ancak bunu harika çizimlerle iki saatlik bir büyüme hikayesinde izletiyor bize. Sinemaya ismini veren Suzume, bir lise öğrencisi. Bir gün okula giderken güzel bir genç olan Souta, ona “bir kapı” aradığını söylüyor. Bu gizeme kapılan Suzume, onu takip ediyor ve yaptığı bir kusur ikisinin de hayatını değiştiriyor.

“Your Name” ile hatırı sayılır bir hayran kitlesi edinen Makoto Shinkai, yeni animasyonunda sevdiği temalardan hem renkli hem de yaslı bir karışım yapmış. Ergenlik, kimlik arayışı, yas üzere derin konuları bilimkurgu, büyüme ve yol sinemasında bir ortaya getirmiş.